Hayata Bir Başka Bakış
Halis Kuralay’ın “Hayata Dokunmak”1 adlı kitabını okudum bugünlerde. Eser bir Âmânın hayata ilişkin notları ve anılarından oluştuğundan; kitap dünyasında son derece mühim bir boşluğu dolduruyor.. Yazarın sıcak ve samîmî anlatım tarzıyla, âmâ kardeşlerimizin dünyaları hakkında pek çok kapı açılıyor hayatınıza.. Toplumun, daha önce belki üzerinde hiç düşünmediğiniz bu gerçeğini kavramak yolunda önemli bir adım atmış oluyorsunuz bu kitapla..
Görme özürlü kardeşlerimize çeşitli ön yargı ve yanlış bakış tarzlarını çarpıcı bir dille gözler önüne seren eser; bu yönüyle, benzer yanlışlardan kurtulmak için bir an evvel okunulup üzerinde düşünülmesi gereken bir yapıya sahip.. Doğuştan görme özürlü olan yazarın örnek hayat mücadelesi, gören-görmeyen herkesin kendisine çıkarabileceği mesajlarla dolu. Dolayısıyla toplumumuzun bu kesimine sağlıklı bir bakış açısının oluşmasında, aradaki ilişkilerin daha düzenli ve güzel bir hale gelmesinde bu kitabın çok önemli bir rol oynayacağını düşünüyorum.
Çok sevdiğim bir dostumun tavsiyesiyle âdetâ bir solukta bitirdiğim eseri okumaya beni teşvik eden bir başka sebep de, ilk defa bu yaz âmâ kardeşlerimizden bir grupla yakından tanışma bahtiyarlığına erişmiş olmamdı.
Mehmet Âkif Ersoy Kız Kur’an Kursu’nda yaz eğitimi için beş haftalığına misafir olan bu kardeşlerimizle olan birlikteliğimizin, hayatımda çok müstesnâ bir yeri olacak gerçekten..
Hani bir kıssada hayatı boyunca mükemmel bir âbid olan bir zâtın çokça ibadetlerinden bahsedilir. Bu âbid öldüğünde, Rabbinin lütfu merhametiyle mi; amelleriyle mi muamele görmek istediği sorulur. O da amellerine güvenerek ikinci şıkkı seçer. Bir kefeye amelleri, diğer bir kefeye de sahip olduğu bir tek göz nîmeti konur; göz ağır basar ya..
Âmâ kardeşlerimizi yakından tanıdıkça bir yandan, bu nîmetin ayne’l-yakîn tüm boyutlarını daha bir farkediyorsunuz; bir yandan da görmeden kurdukları hayat düzenlerindeki mükemmellik sizi Rabbimizin kâinattaki kudret akışlarından bir boyuta götürüyor..
Bir arkadaşıma bu kardeşlerimizin kabartma yazılı Kur’ân-ı Kerimi okumaya ayırdıkları vaktin pek çok göreninkinden fazla oluşunu, kendileriyle aynı imtihanı paylaşan hocalarının üstün gayret ve yakın destekleriyle, ders dinleme ve kaset vb. vasıtalarla yaptıkları ilmi çalışmaları, Kırk Hadis-i Şerif ve Esmâü’l-Hüsnâ’yı ezberleme, şiiri güzel okuma yarışmalarında gören arkadaşlarını geride bırakarak kazandıkları birincilikleri anlattığımda unutamıyacağım şu cevabı verdi: “Ya biz? Biz de gören gözlerimizi lüzumsuz televizyon dizileri izlemek gibi ne çok boş yerlerde harcıyoruz!”
“Allah hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez”2 âyeti, bu safhada yüksek sesle yankılanıyor zihnimde.. Taşıyabileceğimizden fazlasını istemiyor ama; bizi bizden çok iyi tanıyan Rabbimiz, taşıyabileceğimizi istiyor. Kapasitemizin altına düşmemizi ise istemiyor.. Muhterem hocamın ifadesiyle, farazâ 100 kg. kaldırma kapasitesi olan bir kişi 98 kg. kaldırıyorsa, o eksik iki kg.ın hesabını verecek.. Bunları düşünürken bir de “Sonra o gün and olsun ki nîmetlerden sorulacaksınız”3 âyet-i kerîmesi geliyor aklıma.. Sahip olduğumuz nîmetleri kullanmamız istenen doğrultu ve ölçüde kullanıp kullanmadığımızdan soruluşumuz yani...
Daha önce de üzerinde düşünmedim değil ama, etrafımı gördüğüm her ânın hiç bu kadar farkında olmamıştım gerçekten.. Gözlerimizdeki görmenizi sağlayan meleke, karanlıklara tutulmuş iki fener misâli, her an faaliyette.. Etrafımızda çeşit çeşit ve görüş olanımızla çerçevesi çizilmiş tablolar var.. Doğuştan sahip olduğumuz sayısız lutuflardan biri bu.. Aynı zamanada sanki bizim bir marifetimizmiş gibi öylesine kabullendiğimiz, sahiplendiğimiz pek çok vasfımızdan biri..
Bir ekmek parası olmayan biriyle, sahip olduğu pek çok parayı har vurup harman savuran bir zengin yan yana gelince oluşan tezat, zenginin yaptığı yanlışın daha net anlaşılmasını sağlar değil mi? İşte, görmeyen kardeşlerimizin içinde bulundukları çeşitli zorluklara rağmen, kasede okunmuş kitap vb. yollardan ilimle meşgul olmaları yanında; kitap okumaya, muhteşem kâinat tablolarını görerek tefekkür etmeye yeterince vakit ayırmayıp gözlerinin gücünü boş yerlerde savuran biz görenler ne hazin ve mânidar bir tablo oluşturuyoruz aslında..
Demek ki mesele hedefe kilitlenmekte; sahip olduğumuz güç kadar infakta bulunmayı, gücü bilinçli kullanmayı bilmekte.. Doğarken donatıldığımız çeşit çeşit lutufların bizi düşürmesi gereken hayret ve şükran hislerinin, zaman zaman karşılaştığımız imtihanlara sabretmeyi kolaylaştıracak düzeyde yüksek olmasında.
Velhasıl, sahip oldukları yaşama sevinci ve yüreklerindeki imanla, Rabbimize daha yakın olan bu halleriyle, Cemâlullâh’ı, görmeye ön saflarda aday, görmeyen kardeşlerimizle paylaşabileceğimiz daha pek çok güzellik ve alacağımız mesajlar var.. Rabbimiz âyette de ikâz ettiği “kalplerimizin kör olması” hâlinden cümlemizi muhafaza buyursun. Bize emânet olarak verdiği tüm nîmetlerden dolayı azâbı değil kendi rızâsını kazanmayı nasip etsin. Âmin.