Hepimiz, Engellileri Görme Engellisiyiz!
Doğuştan görme engelli olan Halis Kuralay, 1968 Çanakkale doğumlu. Boğaziçi Psikoloji mezunu. Psikolojik Danışmanlık ve İngilizce öğretmenliği yaptı. 2005-2012 yılları arasında İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde Özel Eğitim Şube Müdürü olarak çalıştı. Hâlen Aile ve Sosyal Politikalar, İstanbul İl Müdür Yardımcısı olarak görevine devam etmektedir. Çeşitli STK’larda kurucu üyelik, başkanlık gibi vazifeler üstlenmiş bulunan Kuralay, aynı zamanda Uluslararası Kabartma Kur’ân Hizmetleri Birliği’nin kurucularındandır. Evli ve dört çocuk babası olan Kuralay’ın Yeniden Hayata Dokunmak, Kör Öyküler ve Fati’nin Maceraları isimli üç kitabı mevcuttur. Azmiyle ve neşesiyle bizleri kendisine hayran bırakan Halis Bey şimdi de Abese Ruhu ile karşımızda...
Abese Ruhu isimli yeni kitabınız gerçekten çok güzel. Engelsiz insanların engellilerle ilgili farkındalığını artıracak, bu anlamda ciddi bir bilinçlenmeye sebep olacak türden. Diğer yandan engelli kardeşlerimiz açısından müthiş bir enerji barındırıyor içerisinde. Kitabın hikâyesinden kısaca bahseder misiniz?
2009 yılından beri hazırlıyorum bu kitabı. Bir engelli olarak, diğer engellilerin sosyal hayatta aynen diğer insanlar gibi birçok problemle karşılaştığını fark ediyorum. Fakat bunun yanında, engelli oldukları için ekstra yaşadıkları şeyler olduğunu da görüyorum. Mesela trafik problemini ben de yaşarım, siz de yaşarsınız. Fakat camiye giderken camiyi bulma problemini siz yaşamazsınız. Bir köşeye bıraktığınız ayakkabınızı çıkarırken, çıkışta nasıl bulurum diye bir düşünce aklınızın ucundan bile geçmez. Hele biri yardımcı olup bir yere koyduysa ayakkabınızı ve çıkarken sizden önce çıktıysa, uğraş dur! İşitme engelliler için de durum farklı... Onların birçoğu okuduklarını anlamazlar, özellikle soyut kısımları... Mesela bundan yıllar önce biri gelmişti ve şöyle demişti bana: “İnanın ben yanınıza gelip gitmeden önce, Allah denilen varlığın Mekke’de yaşan bir adam olduğunu sanıyordum.” Diğer yandan otistiklerin imtihanları bambaşka... Hâsılı, kimsenin aklına gelmeyen birçok şey söz konusu engellilerle ilgili. Kitabımı, toplumun engellilerle, engellilerin toplumla imtihanını bir nebze olsun anlatabilme ve bir farkındalık uyandırabilme amacıyla yazmış bulunuyorum...
Gördüğüm kadarıyla kitabınız engelliler hakkındaki önyargıları da yıkmak istiyor, değil mi?
Aynen öyle... Çünkü, mâlumunuz Abese Sûresi’nde, görme engelli olan bir zâtın ikinci plana düşme hâlinden bahsedilir ve Peygamber Efendimiz’e o sebeple bir hatırlatma, ikaz yapılır. Biz oradan şunu anlıyoruz: Allah katında engelliymiş, engelsizmiş, bunun bir önemi yok, yeter ki idrak edebilsin, yeter ki talep ediyor olsun, evet ben kulum desin. Abese Sûresi’nde engellilere çok büyük bir mesaj var: Tembellik etmeyin, din size de muhataptır deniliyor. Engelli olmayanlar açısından da mesaj şudur: Engelli insanlar da Allah’ın kulu, o kullara mümkün mertebe yakın olun, onları es geçmeyin deniliyor. Mesela Bilal Habeşi Efendimiz “şın” harflerini söyleyemezmiş. Soru şu: Peygamber Efendimiz, “şın” harfini söyleyemeyen hem de zenci olan bir zâtı neden baş müezzin yapmıştır? Cevap: Biz burada doğrudan doğruya pozitif bir ayrımcılık görüyoruz. Engellilere fırsat verme Efendimiz’in bir tavrıdır. Hangi Müslüman ya da hangi cemaat bugün engellileri ön plana almaya çalışıyor? Muhafazakar sivil toplum kuruluşları engellilerle ilgili bir dert taşıyorlar mı? Bu noktada müthiş sorunlarımız, eksikliklerimiz var.
Engelsiz insanların genel algısında engelliler başaramaz, yapamaz, edemez gibi klasik kalıplar var değil mi?
Evet... Mesela görme engelli zengin bir adam minibüse biniyor, para istemiyor şoför. Fakirdir zaten diye düşünüyor hemen... Bu anlamda minibüslerde çok kavga etmişimdir. “Abi sen verme” diyorlar, “Niye yahu, benim param niye geçmiyor, adam değil miyim ben!” diyorum. (Gülüyor.)
Engellilere değer vermeme, yok sayma, herhangi bir işte akla bile getirmeme durumuna çok sık rastlıyor musunuz?
Biz bu dediğini çoğu zaman öyle acı bir şekilde hissederiz ki... Mesela ileride seni arayacağım diyelim, telefonum da kayıtlı olmasa, “hatırladın mı, ben Milli Eğitim’den Halis Kuralay, röportaj yapmıştık falan” derim. Sen kusura bakma tam hatırlayamadım dersin. Sonra bir şeyler daha söylerim hatırlatacak, cık, ses yok. En son, “hani şu gözleri kör olan adam var ya” derim. Senin tepki şu olur: “Heee, Halis abi sen misin yahu.” Düşünebiliyor musun, Süleyman’ın gözünde, saçının en tepe noktasından ayağının en dibine kadar, kocaman görmeyen bir göz şeklindesiniz... Başka bir yanınızı, özelliğinizi hatırlamıyor...
Veya, bazen bir yerlere gidiyorsunuz, adamın sizi ezdiğini hissediyorsunuz. “Senle benim işim olmaz” diyor her hâli ile... Adam ses tonuyla resmen ezer sizi... Biz bunları yaşıyoruz çok sık...
Hepimiz, engellileri görme engellisiyiz anlaşılan...
“Bana ne engellilerden?” diyen birçok insan var. Bu hâl yaygın bir şekilde söz konusu. İnsanlar güya ürperiyorlar bu sözü duyunca. Tövbe tövbe diyorlar, olur mu öyle şey... Ama aslında hâliyle ve tavrıyla bana ne engellilerden diyorlar sürekli. Önemsemiyorlar, değer vermiyorlar, anlamaya çalışmıyorlar, yok sayıyorlar. En basit örnekle anlatacak olursam, adam çukur kazıyor, önüne hiçbir engel koymuyor, bizden biri içine düşünce de “kör müsün be adam” diyor. Evet, körüm! (Gülüyor.)
Anlattıklarınıza göre, engellilerle olan imtihanımızda sınıfta kalıyoruz toplum olarak?
Evet, toplum olarak bu konuda eksik çok fazla. Maalesef engelliler çoğu zaman sabreden konumunda, engelsizler de bilgisizliklerinden dolayı çoğu zaman eziyet eden konumdalar. Farkına varmıyorlar eziyet ettiklerinin... “Senin için ben karar verdim, yapamazsın” diyorlar mesela. Milli Eğitim’e şube müdürü olarak teklif edildiğim zaman, Bakan Bey’e danışmanlarından biri “sayın Bakanım, arkadaş engelliymiş, onu yormasaydık” demiş. İyi bir şeymiş gibi görünüyor bu söz. Fakat biz de diyoruz ki, bütün antrenörler zalim adamlar mı ki durup dinlenmeden takımlarını çalıştırıyorlar, kan ter içinde bırakıyorlar.... Sağ olsun, Bakanımız Hüseyin Çelik Bey güzel bir cevap vermiş. “Şube müdürü ne ki, dünyada görmeyen insanlardan Bakanlar var, sen ne konuşuyorsun!” demiş. Bu bir bakış açısıdır... Önemli bir şeydir.
Engellilere fırsat verme Efendimiz’in bir tavrıdır. Hangi Müslüman ya da hangi cemaat bugün engellileri ön plana almaya çalışıyor? Muhafazakar sivil toplum kuruluşları engellilerle ilgili bir dert taşıyorlar mı? Bu noktada müthiş sorunlarımız, eksikliklerimiz var.
Mesela görme engelli bir öğrencim vardı, ilkokul beşinci sınıfta. Bana şunu demişti hüzünlü bir şekilde: “Öğretmenim, eve gittiğim zaman babam su istediği zaman ya annemden ya da ablamdan istiyor, neden benden de istemiyor ki? Halbuki suyu ben de ona götürebilirim.” Sorumuz şu: Baba niye su istemiyor bu kızımızdan? Onu yormamak, üzmemek için, belki de bardağı kırmasın diye. Elli türlü sebebi olabilir. Fakat bu durum o minik kızı memnun mu ediyor? Etmiyor... Bu çocuk kendini nasıl geliştirecek ki...
Engellilerin en az engelsiz insanlar kadar değer görmesi, yok sayılmaması, varlığının kabul edilmesi çok önemli değil mi?
Şu hatıramı anlatmak isterim: İlkokul dördüncü sınıftaydım. Hocamız derse girdi ve “Petrol Türkiye’de nerede çıkar?” şeklinde bir soru sordu. Kimse bilemedi. Çabuk herkes ayağa kalksın dedi, masasından sopa gibi bir şey aldı. Şak şak diye vurmaya başladı. Ses yaklaştıkça, çatırtı bana doğru geldikçe, sıranın bana geldiğini anladım. Beni o an bir endişe aldı. Vurur da elim acır diye değil. “Bu çocuğun gözleri görmüyor zaten, sorunun cevabını bilmese de olur” diye düşünürse ve bana vurmazsa... Ya beni atlarsa... Ne yaparım o zaman! Allah’tan bana da vurdu da müthiş rahatladım. Hayatımda yediğim en tatlı dayak oydu. (Gülüyor.) İyilik etmek adına beni atlasaydı şayet, yerle bir etmiş olacaktı kalbimi...
Kitabınızda sıkça dini kaynaklara, ayet ve hadislere referanslar var. Bu anlamda istişare içinde olduğunuz hocalar, ilim adamları, ilahiyatçılar var mı?
Sıkıntı şurada: Din âlimleri genelde bu işleri bilmiyor, diğer yanda da bu engelleri yaşayanlar ise çoğunlukla dini çok iyi bilmiyor. (Gülüyor.) Biz güya, hem engellileri hem de dini az buçuk bilen adamlar olarak, keçilerin olmadığı yerde Abdurrahman Çelebilik yapıyoruz. Maalesef haddimizin fevkinde bir şey bu. Keşke bu kitabı bir din âlimi yazsaydı... İlahiyat fakülteleri hocalarına ve öğrencilerine ulaştırmak istiyorum kitabımı. İmam Hatip Liseliler, İlahiyatçılar kesinlikle okumalı çünkü... Engellilerle ilgili meseleler çok hassas meselelerdir. Deliler gibi ihtiyaç var istişarelere, bilgi paylaşımına. En basitinden, görmeyen bir insanın camide nelere ihtiyacı vardır sorusunun cevabı bile birçok yere götürebilir bizi. Bilinmiyor çok şey, bilinmediği için de uzak duruluyor. Uzak durulduğu için de bilinmiyor. Bir kısır döngü söz konusu.
Halis Bey, kanaatim o ki herkesin bu kitaptan alacağı çok şey var...
İşin doğrusu, Abese Ruhu’nu engelli olmayanlar mutlaka okumalı. İhmal edilmişlikleri, kusurları anlamak açısından çok önemli diye düşünüyorum. Abese Ruhu hem ağlayıp hem gülebileceğiniz, hatırınızdan geçmeyen yaşanmışlıklarla dolu, zihninizin hiç kullanmadığınız taraflarını çalıştıracak olan ve üzerinde beş yıllık emek bulunan bir eser... Kulluk aynanıza engelliler açısından bakarak kendinize çekidüzen vermeniz için bir fırsat... Önce engelli olmayanlar okumalı diyorum, çünkü maalesef en az onların okuyacağını biliyorum... Bundan daha önemlisi, engelli çocuğu bulunan aileler ya da öğretmenler mutlaka okumalı bu kitabı...
Ne kadar engelli var toplumumuzda?
TÜİK’in 2002’deki raporuna göre toplumumuzun %12,29’u engelli. Zihinsel, bedensel, fiziksel vs... 8-8,5 milyon insan...
Devletin ya da belediyelerin engellilerle ilgili çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
Engellilere yönelik çalışmalar ve bakış açısı daha iyi şu an ama yeterli değil. Engellilerin hayata katılımı, huzuru, mutluluğu açısından devlete, belediyelere düşen büyük vazifeler var. Erişilebilirlik, ulaşılabilirlik denilen kavram, aslında engellilerin de adam yerine konulma çalışmalarından ibarettir. Allah razı olsun, Başbakanımız 94’ten beri bu konuda çok gayretli. Partinin kuruluşunda da engelliler yer aldı... Belediye Başkanı olduğu dönemde, belediye bünyesinde ilk defa Engelliler Masası oluşturmuştu. Sonra birim oldu. Şu an yanlış bilmiyorsam, Engelliler Müdürlüğü’ne bağlı otuz kadar birim var İstanbul’da... Bunlar önemli şeyler...