16 Yaşındaki Kız
Eskiden proje deyince aklıma kablolar, elektrik devreleri veya benzeri, henüz dünyada icat edilmemiş şeyler gelirdi ve cesaret edemez ve biraz da ”beni aşar” diye düşünürdüm. Eskiden dediğim de bundan 3-5 yıl öncesine kadar. Meğer proje, yalnızca böyle şeyler değilmiş. Proje, insanın işini kolaylaştıracak, boşluğunu dolduracak belki bir miktar karmaşık hizmet planlamalarına deniliyormuş.
Belki diyeceksiniz ki; "Be adam lafı uzatma da şu 16 yaşındaki kızdan bahset". Merak etmeyin bahsediyorum. Geçen ağustosta 6 üniversiteli görme engelli genç, 3 refakatçi ve bir de grup liderinden oluşan 10 kişilik ekibimizle İzlanda’daydık. İşte sözü geçen kişi oradaydı. Sizce 16 yaşındaki bir kız, bizim insanımızca nasıl algılanır? Ben söyleyeyim: Çocuk. Çocuğa güvenilir mi? El cevap: Güvenilmez.
Bizi İzlanda’da 16 yaşındaki bir kız, 18 ve 25 yaşlarındaki iki erkek karşıladı. Gittiğimiz, ilkini Beyazay olarak 2005’te Türkiye’nin gerçekleştirdiği “Körlüğün Sınırlarını Yıkmak” isimli Avrupa Birliği projesiydi. Türkiye’den başka İzlanda, Almanya, Estonya, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya ve Slovakya’dan görme engelli dernekleri katılıyordu. Slovakya hariç, diğer ülkelerin tamamı 2005’te Türkiye’ye gelmişlerdi. O ya da bu şekilde Türkiye’den etkilendiklerini rahatlıkla söyleyebilirim. Kimi kahvesini, kimi nargilesini, kimi Sultan Ahmet Camii’ni, kimi Türk insanının fevkalade iyilikseverliğini anlatıyorlardı.
İzlanda’daki proje aslında Türkiye’dekinin biraz geliştirilmiş bir kopyasınden başka bir şey değildi. Türk grubu olarak, “Körlüğün Sınırlarını Yıkmak” projesini ilk defa ve Türkiye’de gerçekleştirmiş olmanın saygınlığıyla karşılandık. Anlatılacak çok şey var aslında. Ama bu yazıda niyet ettiklerimi ifade etmek istiyorum.
Fırsat vermek ve güvenmek: İki tılsımlı kavram. Ya insanlar güvendiklerine fırsat veriyorlar veya fırsat verdiklerine, başarırlarsa güveniyorlar. Ne var ki, bir insana güvenseniz bile, fırsat vermedikçe kendini gerçekleştiremez. Türk milleti olarak korumacılık fikri öylesine damarlarımıza işlemiş ki, hiçbir gereği olmayan konularda, hiçbir mahzur teşkil etmeyecek işlerde bile karşımızdakine fırsat vermemeyi tercih ediyoruz.
Almanya’da yaşayan ve alt katımızda dairesi bulunan bir kişi uzun zamandır uğramadığı evini bir türlü açamamış. İyice canına tak etmiş ve ilk rastladığı kişiye söylemeye şartlanmış olmalı ki bana:
-Afedersiniz, ben dış kapıyı açabildim ama bu kapıyı bir türlü açamadım. Bir de siz dener misiniz? dedi.
- Elbette, dedim demesine ama adam:
-Senin de gözlerin görmüyor galiba, dedi.
- Olsun bir deneyeyim!
-Yok yav, ben görüp dururken yapamıyorum da sen görmeden nasıl yapacan?
Adam kararlıydı, yapacak bir şey yoktu. Sen bilirsin, deyip uzaklaştım. Sizce bu adam bana anahtarı bir kez denetse ne kaybederdi? Hiçbir şey. Beni korumak deseniz, ortada korunacak bir şey yok. Ben denerken, şayet açamazsam, zaman kaybedebilirdi, kim bilir belki de kapı açılırdı.
Cereyan eden bu hadise beni uzun zaman düşündürdü. Bu olaya bu denli şaşıran ben ise, bir başka zaman bakın ne yaptım:
Oğlum bisikletinin alıştırma tekerleklerini sökmemi istemişti. Ben denediysem de ilk anda olmadı. Bu durum karşısında oğlum, “getir baba ben yapayım” deyince cevabım çabuk oldu.
Oğlum, ben yapamadım sen nasıl yapacaksın? Böyle olmamalıydı ve hiçbir zaman böyle olmamalı. Öncelikle, her zaman küçük de olsa bir ihtimal hep vardır. Velev ki ihtimal yoksa bile, çocuğun denemesine fırsat niye vermeyelim ki… Bu hadise de beni çok düşündürdü. Bana öyle geldi ki, yalnız ben de değil, toplumumuzun hemen her ferdinin benzeri tutumlar adeta damarlarına işlemiş.
İşte bu duygular içindeyken, İzlanda’da beni 16 yaşındaki genç kız karşıladı. Düşünsenize bir kez, ülkemizde çocuk diye kabul edeceğimiz 3-4 genç, 7 ayrı ülkeden gelen 70 kadar insana; program yapmışlar, her işi onlar organize ediyor, problemleri onlar dinliyor, çözümleri onlar buluyor ve üstelik hiçbir aksaklık da çıkmıyor.
Güvenle ilgili düşüncelerimizi tekrar gözden geçirmemiz gerek. Güven, özgüven ve fırsat dolu günler diliyorum. Çünkü, güzel ve aydınlık yarınlara buradan geçiliyor.