Sivas’tan misafirim var

Bir yaz günü Sivas’tan bir dostum eşi ve küçük oğluyla misafirim olmuştu. Dostum, genel başkanı bulunduğum Türkiye Beyazay Derneği’nin Sivas şube başkanıydı. Dostlarımız, bazen bizimle bazen  kendi başlarına ziyaretlerde bulunuyorlardı.

Bir Boğaz turu yapalım diye Üsküdar’a gelmiştik. . Dostumun çocuğu denizi görünce babasına seslendi:

                -Baba bak! Ne kadar büyük bir havuz.

                Henüz deniz görmemiş bir çocuğun bu değerlendirmesi hepimizi gülümsetti. Boğaz turumuzu tamamladık. Hem serinledik, İstanbul manzaraları seyrettik.

                Misafirlerimizi bir sonraki sabah namazına Eyüp Camii’ne götüreyim istiyordum. Hem ben de uzun zamandır gitmediğim için bizim için de güzel olacaktı. Düşünce güzeldi ama henüz daha araba almadığım günlerdi. O saatte Üsküdar’dan arabasız Eyüp’e arabasız gidilmezdi.

                Beni kırmayacağından emin olduğum arabası olan bir dostuma söyledim. Tereddütsüz kabul etti.

                Uyuyakalmayalım tedirginliğiyle saatleri kurup yattık. Uyandığımızda hepimizin gözlerinden yaz uykusu aksa da Eyüp Sultan Hazretleri’nin heyecanı uykularımızı çabuk açtı. Birazdan arkadaşım geldi. Hep birlikte arabaya dolup yola koyulduk.

                Çok geçmeden Eyüp Sultan’daydık.  Arabamızı park edecek yer aradık, sonunda karakolun önüne daha güvenli olur düşüncesiyle arabamızı park edip namaza geçtik.

                Eyüp Sultan’da namaz hep güzeldir. Ama bir yaz günü sabah namazı ise bambaşkadır. Küçük çocuklarımızla beraber namazımızı huşu içinde kıldık. Herkes memnun mutluydu. Namaz çıkışında simitlerimizi de alıp arabamıza yöneldik. Bir de ne görelim. Karakolun önündeki arabanın camı kırılmış içinden teyip çalınmıştı. Biraz sağa sola baktıysakta yapılacak bir şey yoktu. Giden gitmişti. Tabi ben mahcup. Hem de ne mahçup. Hem adamı hiç bir mecburiyeti yokken Eyüp Sultan’a getir, hem de teyibi çalınsın. Arkadaşımı tanımasam bir başkası belki de o sinirle bana bağırıp çağırabilirdi.

                -Abi ya hakkını helal et. Böyle olsun istemezdik. Dedim büyük bir eziklikle.

                Arkadaşım ise, büyük bir olgunlukla:

                “Abi sen ne diyorsun. Ben çok şükrediyorum. Ya arabamız gitseydi ne yapardık.”

                İçim rahatlamıştı. İnsanın böyle dostları olması, ne kadar güzel.