Asıl Vazife
Merhaba sevgili okuyan,
1968 Çanakkale doğumluyum. Altı çocuklu bir ailenin son çocuğu olarak dünyaya geldim. Ben de doğuştan görmüyorum. İlginçtir, ailemde tek görmeyen benim, tek üniversite okuyan da.
1976’da İstinye Körler Okulu ve yetiştirme yurdunda başladım eğitim hayatıma. İlk üç seneyi körler okulunda okuduktan sonra, sizin tabirinizle “normal okul”a başladım. Liseyi Büyük Çekmece Lisesi’nde okuduktan sonra, girdiğim üniversite sınavında Boğaziçi Üniversitesi sosyoloji bölümünü kazandım. Daha sonra sınavdaki ilk tercihim olan psikoloji bölümüne geçiş yaptım ve 1992’de oradan mezun oldum.
İş aramaya üniversiteyi bitirmeden başladım. Biliyordum ki, iş bulmak Türkiye’de kolay değil, hele görmeyenler için çok daha zor. Çok ciddi kovalama ve koşturmalardan sonra kısa sayılabilecek bir zamanda, 4 ayda, okuduğum üniversitede memurluğa başladım.
İtiraf etmeliyim ki, bu dönem çok sancılı geçti. Yazın sıcağında, İstanbul trafiğinde, birbirinden uzak yerlere iş aramaya gidiyordum. Hepsinden de uygun bir lisanla red cevabı alıyor, kiminden de kovuluyordum. Görmediğimi söylemeden telefonda ikna ettiğim işyerlerine, kapıcının kapıcıların sayesinde, bırakın ilgiliyle görüşmeyi, içeri bile giremiyordum.
Sonunda en yakınımda, en kolay bir şekilde ve üstelik derslerim başladığı için iş aramayı bıraktığım bir vakitte nasip oldu. Anladım ve emin oldum ki, Allah, insanın istediği bir şeyi gerçekten istediğini fiiliyle, haliyle göstermesini istiyor. Yani bu uğurda bir şeylere katlanmasını, zahmet çekmesini istiyor. Yalnızca diliyle değil, fiiliyle de dua etmesini bekliyor. Yine aynı zamanda uğraştıktan sonra bulduğu işi bulunca, kendisi buldu zannetmesin diye, aramadığı vakitte veriyor. Rabbime binlerce hamd olsun.
Daha sonra bir buçuk yıl rehber öğretmenlik, 10 yıl İngilizce Türkçe yaptıktan sonra şuan İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde şube müdürlüğü yapıyorum.
Üç farklı derneğin kuruluşunda yönetim kurulunda görev aldım. Üç farklı radyoda program hazırlayıp sundum. “Hayata Dokunmak” isimli altıncı basımını yapmış bir kitabım var. Evliyim ve dört çocuk babasıyım.
Evet dostlar, hayat dar bir vakit. Dünya ise bize nispeten çok geniş. Türkiye tek ama Türkiye’den başka 200 kadar ülke daha var. Her birimiz tekiz ama dünyada 7 milyarın üstünde insan var. Vaktimiz sınırlı fakat yapılacak iş çok. Boş vermekle, tembellikle, zahmetten kaçarak bu işin sorumluluğundan kaçamayız. Vaktimiz az ve çok kıymetli. Yaptığımız işlerin bir ucunda mutlaka birilerinin de faydasını gözetmeliyiz. İyi yapabileceğimiz mutlaka bir şeyler vardır. Durup dinlenmek bilmeden kendimizi geliştirmeliyiz. Kitap okumak, çeşitli kurslara giderek becerilerimizi arttırmak, kendimizi vasıflı hale getirmek çok önemlidir. Mümkünse herkesten iyi bildiğiniz, bu mümkün değilse de en azından herkes kadar bildiğiniz bir beceriniz olmalı. Bunun için ise, ben nasıl yapayım, benim imkanım yok gibi cümleleri kullanmamaya çalışın. Unutmayın ki, toplumda sizi böyle aciz görüyor. Akıllı olursak, dezavantajları avantaja çevirebiliriz.
Batı ülkelerinin birinde kilise, İncil satacak adam arıyormuş. Bir kekeme gelip, kekeleye kekeleye “ben de İncil satmak istiyorum” demiş. Görevliler önce nasıl satabilir diye tereddüt etmişler. Sonrada da satabilirse satar, satamazsa da geri getirir, bir fırsat verelim demişler. Bizim kekeme, bir haftada herkesten çok satan satıcı olmuş. Hiç satmasını bile ummadıkları kekemeye sormuşlar nasıl yapıyor diye. Kekeme kekeleye kekeleye cevaplamış: “Kapıyı çalıyorum, karşıma çıkan kişiye, İncil almak mı istersiniz? Yoksa baştan aşağı size okuyayım mı? diyorum” demiş.İnsanlar bu ilginç fikir sebebiyle kekemeden vakit geçirmeden almayı tercih ediyorlarmış meğer.
Ve son olarak da, bütün sözü geçen işleri yaparken unutmamalıyız ki: Evet hayat kıymetlidir, evet hayata hizmet de kıymetlidir; fakat daha önemlisi fani hayatların bâki hayata çevrilebilmesi daha kıymetlidir. Rabbimize ait vazifelerimizden taviz vermeden yapmakla mükellefiz. Çünkü, esas ve asıl borç onadır. Bizler dünyaya dünya için gönderilmedik. Her şeyden önce Rabbimizin ve Efendimizin Sav. Gözüne girmeliyiz. Sebebi ne olursa olsun namazlarımızdan asla eksiğimiz olmamalı. İnsanların yalnızca kendi menfaatlerinin istikametine koştukları, Allah, peygamber, hesap günü mefhumlarını bir kenara ittikleri bir dünyanın bizi de beraberinde götürmesine müsaade etmemeliyiz. Dünyanın içinde ama dünyalıların genel gidişatına uymadan meşru dairede yaşamak pekâlâ mümkündür. Tarihimiz bunun binlerce örnekleriyle doludur.
Gönül dolusu selam ediyor, dua ediyor, hepinizden dua bekliyorum. Allah’a emanet olun.
Halis Kuralay